Allah'ın vurduğuna vurmak fazilet değildir

00:00 0 Comments

    Yıl 1910. Cihan arslanı Osmanlı'nın belinin bükülüp, tırnaklarının sökülmeye çalışıldığı bir devir Avrupalı emperyalistler, devlet içinde devlet olmuşlardı. En şımarıkları da İngiliz ve Ruslardı. Sefirleri İstanbul'un en güzel yerlerinde oturuyorlar; babalarının tapulu malı gibi iki dudakları arasında çıkacak her kelimeleri de adeta bir fermanı andırıyordu.

    Devlet adamlarımız bir tarafa sinmiş bir mesele çıkarmamak için de büyük bir gayret sarf ediyorlardı. Her şeye rağmen demir bilekli, mangal yürekli devlet adamlarımız da elbette yok değildi. Beyoğlu'ndan büyük dereye telefon hattı çektirmiş; lakin, telefon direklerinden birkaçı Rus sefaretinin önüne rastlamıştı.

    Tahsin Bey çağrılır. Tahsin Bey vakur, eski Paşalara gıpta ettirecek celadetten ayakta kükrer:
"Devlet-i Aliye birkaç telefon direğini korumaktan aciz ise, kendisini nasıl koruyacaktır."

    Bu haklı ve ezik cevap karşısında Tahsin Bey teselli edilir; mesele çıkmaması hususunda Rus sefiri ile görüşülmesi için ikna edilir.

    Kapıdaki görevliye maksadını söyleyip sefarete girdiği sırada, Rus sefiri ile merdivende karşılaşırlar. Bakışırlar.Sefir: "Bu adam da kimdir. Niye geldi"

"Ekselansları, bu zat Beyoğlu Mutasarrıfı olup, telefon direkleri mevzunu sizle görüşmeye gelmiştir." Ekselansları burnu Kafdağı'nda, gözlerinde alaylı bir bakış, dudakları istihza okları yağdıran bir tebessüm içinde: "Bir mutasarrıfla görüşmem. Gitsin, sadrazamıyla konuşsun, gerekirse o gelip benden rica etsin"
Tahsin Bey boğazı düğümlenmiş, nefesi çekilmiş ve yerin altına girmiş gibi, kendisinden geçmiştir. Dudaklarından çıkan yüzlerce kelimeyi güçlükle yutup tek kelime fısıldar: "Allahım"

    Aradan sekiz yıl geçmiş ve 1918 yılında Rusya'da gerçekleştirilen Komünist ihtilali; Beyaz Ruslar'ın ülkelerini terk etmesine, çil yavrusu gibi sağa ve sola dağılmasına sebep olmuştur. Bunlardan büyük bir grup da aç ve perişan bir durumda İstanbul'a gelmişti. Hayır sever İstanbulluların yardımlarıyla hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlardı.

Tahsin Bey bu seferde Beyaz Rusların arasında dolaşmaktadır. Niyeti Fransızca bilen bir Beyaz Rus bulup oğluna öğretmen tutmaktır. Birini gözü ısırınca soruşturur. Kendisini vaktiyle Rus sefaretinden hakaretler edip kovan sefir olduğunu öğrenince, yıllar öncesini hatırlar.

    Sefir perişandır. Üstündeki elbise, elbise olmaktan çıkıp çaput yamağına dönmüştür. Açlıktan gözlerinin feri gitmiş, yanakları çökmüştür. Alıp evine götürür yedirir, giydirir, cebine de hatırı sayılır miktarda para koyduktan sonra, eski hadiseyi hatırlatacak tek kelime dahi söylemeden geri gönderir.


Hocanı Değerlendir

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.