Devlet Zümreleri

02:00 , 0 Comments

    Dirlik düzeninde camia gelirinin paylaşılması, sosyal iş bölümü kadar basitti: Miri toprağın tasarrufu ve bu tasarruftan doğan değerlerin mülkiyeti doğrudan doğruya üretmene, çiftçiye, reayaya aitti: Miri toprağın mutlak toplum mülkiyetini temsil eden devlet ise, kendi zümrelerine şer'an ve kanunca sınırları belli bir idare
ücreti olarak öşür ve Müslüman olmayandan haraç alırdı.

    Aşağıda: üretimde (istihsalde) çalışan çiftçi yığını toprağı değerlendirir; yukarıda: dirlikte (asayişte) çalışan dirlikçilerle devlet zümreleri bu değerlendirmeden bir pay alırlardı. Osmanlı idaresi idealist İlb'lerin elinde kaldığı müddetçe, dirlikçi ve devlet zümrelerinin toplum gelirinden aldıkları pay devede kulak kabilindendi.

    Eski batı ve doğu saltanatlarının yığıntıları altında bunalmış geniş çalışkan yığınlar üzerinde, Osmanlılığın büyük cazibesi, bugünkü tabirle milli gelirin paylaşılmasındaki bu sade tutumlu ve insaflı ruhundan kaynak alıyordu. Tam manasıyla alt üst oldu.

    Devlet zümreleriyle çalışkan yığınlar arasına ansızın birtakım türediler girdi. Bu türediler, bir sürü basamaklı zümrelerinden mada başlıca iki büyük hakim sınıf idiler: Toprak beyleri sınıfı, para babaları sınıfı. Bu iki aracı ve hazır yiyici sınıfın tek manası: Toprak tasarrufunu köylünün elinden almakla özetlenebilir. Tabii, toprağın tasarrufu kesimci sınıfların eline geçer geçmez, o tasarruftan doğma değerlerin mülkiyeti de, kendiliğinden gene aynı kesimci sınıfların oldu.

    Yani toprağı işletme hakkı gibi, toprak işinden çıkan bütün değerlerde Kesimci sınıfların malı haline geldi. Bir kelime ile toprak ekonomisinden yaratılan değerler ilk elde kesimcilerin sayılıyordu. Bu değerlerden ne kadarının yukarıdaki idareci devlet zümrelerine ve ne kadarının aşağıdaki işleyici halk ve çiftçi tabakalarına verileceği bu kesimci sınıfların bileceği iş oldu.

    Dirlik düzeninde toprak gelirinin sosyal kümeler arasındaki paylaşımı adeta tabii bir kaide güdüyordu: Elde edilen mahsulün onda şu kadarı dirlikçi ile devlete ayrılıyordu. Bu para ülkede dirlik ve düzeni korumaya harcanıyordu. Geri kalan mahsul çiftçinin mülkü idi. İlkin "öşür" adı gibi onda bir idi. Sonra sonra onda beşe ve daha fazlasına doğru soysuzlaştı. Fakat bu kemiyet farkına rağmen, dirlik düzeni devam ettiği müddetçe, milli gelir ulaşımının hüdainabit denebilecek tabi karakteri değişmedi.

    Tasarruf hakkı daima çiftçide kaldı. Toprağı işletme hakkı onundu. Topraktan alınan mahsul onundu. Bu mahsulu devletle paylaşan o idi. Kesimci düzen: Bir vuruşta bütün bu hakları köylünün elinden kesti aldı. Küçük çiftçinin "Çiftliği" kesimcinin büyük "Malikâne"si oldu. O zaman toprak gelirinin sosyal sınıflar arasında paylaşılması tamamen yeni ölçülere uydu. Adeta zıt sosyal, sınıfı bir şekil aldı. Belirli bir hesaba, kitaba girdi.

    Yeni şekil, gelir paylaşımı münasebetini, yukarıda işaret ettiğimiz bir "Para ve mukavele münasebeti" haline soktu. Bu, adeta soysuzlaşan dirlik düzenindeki hadsiz hesapsız çapulculuğa ve soyguna karşı, bir çeşit bezirgan had ve hesabı koymaya benziyordu. Gerçekte bir koca ülkenin başlıca milli gelirini veren toprak tasarrufunu sermayeye teslim etmek kediye peynir tulumu emanet etmekten farksızdı.

    Ama, o tarihi büyük şekil değiştirmeyi kuranların hiç olmazsa kendi kendilerini inandırmış oldukları esas: Toprak münasebetlerine dair hesap tutmak prensibi idi. Yalnız o zamanki devlet zümreleri bu hesaba göre, devletin temeli olan toprak ekonomisiyle birlikte kendi mukadderatlarını da döner sermayeye teslim etmiş olduklarını fark etmiyorlar mıydı? Büyük tarihi bir alt üstlüğün öyle basit hile, tesadüf ve aldanma ile izahı pek sade suya bir anlayış olurdu.

    Devlet zümreleri alt üstlüğü mükemmelen fark edebilirler ve mükemmelen bile bile, isteye isteye o projeyi kolaylaştırmışlardı. Çünkü, o zamana kadar gayrimeşru, gayri kanuni olarak yapmakta oldukları çapulu: Kamu toprakları tasarrufuna karşı yürüttükleri tecavüzleri, ondan sonra şer'an olmasa bile şeriatın yerine iradei seniye ile geçirecekleri kanunca hak edeceklerdi.

Hocanı Değerlendir

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.