gurur ve felaket etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Gurur ve Felaket

    Bir devlet adamı, politikacı ve kumandan için gurur en büyük tehlikedir. Tahta çıkan padişahlara nükte ve hikmet yüklü halkımızın "Gururlanma padişahım senden büyük Allah var" sözleri daha doğrusu alkışları sebepsiz değildir. Gurur kisi hayatında bedbahtlık, devlet adamında felakettir. Gurur hastalığına mübtela olan nice kumandanlar mağlup ve münhezim olmuşlar; azametle gidip, rezilane dönmüşlerdir.

    Tarih ve tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Romanos Malazgirt'i gururu ile kaybederken Alparslan'da tevazu ile Malazgirt'i kazandı. Ama gururu yüzünden hayatı, pek feci şekilde sona erdi. Alparslan Malazgirt savasından sonra Rey'e döndü. Bir müddet sonra 100.000 kisilik bir süvari kuvvetiyle Harzem ülkesi hükümdarı Semsül-ül Mülk'ün üzerine yürüdü.

    Şemsül-ül Mülk kuzeye çekildiğinden mukavemet görmeden Harzem'e girdi. Bir gün kumandanlarıyla en önde giderken at tepip yüksekçe bir tepenin üzerine çıktı. Kendi kuvvetlerini seyretti. Dağlar taslar süvariyle dolmuştu. Yürüyen bir ormana benziyordu. Kendi kendine : "Su kuvvetin çokluğuna, azametine bakınız. Yürüdükçe yerler sarsılıyor. Gök yere düşse süvarilerimin mızrakları üzerinde
tutarım. Acaba bu kuvvetle beni yeryüzünde yenecek başka bir kuvvet varmı ki" diye gururlandı.

    İleri giden öncü kuvvetleri kalelerden birini kuşatmışlar, kalevi, zapt, kale kumandanı Yusuf Harzemi'yi esir etmişler; ellerini bağlayarak, boynuna boyunduruk vurarak, aksam üzeri ordugaha getirmişlerdi. Bu arada ordu da geceyi geçirmek için konaklamıştı. Alparslan da çadırına çekilmiş sırtı cadı kapısına dönük olarak oturmuş yemek yiyordu. İste bu sırada Yusuf Harzemi'yi esir edenler, Yusuf'u içeri alıp; "Sultanım kale kumandanı Yusuf Harzem'i haddini bilmeyip mukavemet etti. Fakat mağlup ve esir edip getirdik.
Nasıl bir ceza verilmesini emredersiniz!" dediler. Alparslan dönüp bakmadan: "Çarmıha gerin" dedi.

Yusuf Harzem'i: "Alparslan, sen bir Hristiyan  mağlup ve esir edip insanca muamele ettin. Sıra bize gelince çarmıha gerip dersin. Ben bir Türk evladıyım. Çarmıhtan başka cezanız yok mu? Kalbime bir hançer saplayamaz mısınız?" "Ya... Öyle mi?" derken dönüp baktı ve ellerini çözün, boynundaki boyunduruğu da alın" dedi. Adamları, Yusuf'u çözerken kendisi de tahtına çıktı.

    Tahtın üzerinde bulunan yayını ve okunu aldı: Yayı gerdi ve Yusuf'a nisan alıp ok attı. Şimdiye kadar attığı bütün okları hedefine isabet ettiren Alparslan hem de çok yakınındaki Yusuf'u vuramadı. Kendisine ok değmeyince Yusuf Harzem'i, bir anda bel kemerinde asılı duran ve her nasılsa unutulmuş olan kısa hançerini çekip Alparslan'ın üzerine yürüdü. Alparslan da kılıcını çekti, tahtından aşağı inip kendisini müdafaa etmek istedi. Fakat ayağı tahta takıldı ve yüzü üstü yere düştü.

    Yusuf gelip sırtından bir kaç kere hançerledi. Bu sırada oradakiler Yusuf'un üzerine üşüşüp basına gürz vurarak öldürdüler. Ama Yusuf da Alparslan'ı ağır şekilde yaralamıştı. Onu yatağına kaldırdılar. Fakat ölmek üzereydi. Alparslan son nefesinde söylüyordu. Kolay anlaşılmıyordu: "Kabahat bendedir. Hem bu adama, hem de nefsime zulmettim. Buraya gelirken bu kuvvetle beni yenecek at -aba bir
kuvvet var mı diye gururlandım. Meğer Cenab-ı Hak ben zulmedeceğim aciz bir kulu ile cezalandıracakmış."

    Getirilip büyük bir dini merasimle Rey'e defnedildi. Mezar tasında: "Ey ziyaretçi. Bir fatiha okumadan gitme. Çünkü bir vakitler dünyalara sığmayan Alparslan bir avuç toprağa sığmış da yatıyor" yazılıdır.