Kanuni'nin Aldığı Ders

06:00 0 Comments

    Osmanlı tarihini şeref zirvesine ulaştırıp altın devrini yaşatan, Avrupalıların muhteşem dediği Kanuni Sultan Süleyman doğduktan kısa süre sonra, annesi Kırım Hanı, I. Mengli Giray'ın kızı Hafsa Valide Sultanın sütü kesildiği için Trabzon şehrinde her tarafa haberciler salınmış, araştırılmış, tesadüfen o günlerde doğum yapan emzikli bir yerli kadıncağız bulunmuştu. Kadının da bebeği erkekti.

    Bu kadıncağız Süleyman'ın süt annesi oldu. Bir memesini Süleyman emiyordu, ötekini de kadının oğlu Yahya.' Böylelikle, Süleyman'la Yahya süt kardeşi oldular. Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim'in padişah olması üzerine 1512'de o sırada bulunduğu Kefe sancağından İstanbul'a gelirken beraberinde süt kardeşi Yahya 'yı da getirmişti.

    Yavuz'un 1520'de ölümü üzerine de Osmanlı tahtına geçmişti. Süt kardeşi Yahya ise daima dervişler, hacılar, hocalar ve tarikat erbabı ile düşüp kalkıyor, sarayda kalması için Kanuni'nin yaptığı ısrarlı davet ve teklifleri reddediyordu. Yahya Efendi Kanuni tarafından ihsan edilen Beşiktaş ile Ortaköy arasında bulunan, boğaz manzarasına hakim bir yamaçta bulunan dergahından pek nadir ve belirli günlerde saraya gelip süt kardeşi Padişah ile görüşürdü.

    Yine böyle bir görüşme esnasında Yahya Efendi'ye Kanuni su teklifte bulundu: "Biraderim, madem ki kendinizi bu kadar hak yoluna verdiniz, madem ki, ulema ve haceğan ile bu rütbe ülfetiniz vardır. Öyle ise, bana bir gün Hızır Aleyhisselâmı gösterin de, sayınızın makbul ve semeredar olduğuna itimadım olsun, isbat ediniz."

    Bu sözleri duyunca, Yahya Efendi'nin nurani yüzünde asil ve pırıltılı bir tebessüm peyda oldu. Yumuşak ve hürmetkar bir nazarla Padişah'ın sözlerine baktı. Demek ki uyarı vakti gelmişti. "Hay hay sultanım, efendim,"dedi. Birlikte, görmeye gidecekleri gün ve saati kararlaştırdılar. Kararlaştırılan Cuma günü, Kanuni kılık değiştirmiş halde, tekkeyi ziyarete geldi. Cuma namazından sonra Yahya Efendi ile birlikte sahile inip sandala bindiler.

    Teknede, ikisinden başka sandal sahibi vardı, kürek çekiyordu, bir de sakallı bir derviş oturuyordu.
Sahilden bir hayli açıldıktan sonra, o vakte kadar hiç konuşmayan sakallı derviş, padişahın parmağındaki iri pırlanta taslı çok değerli yüzüğe gözünü dikmişti. O baktıkça Kanuni kızıyordu.

    Her halde pek yüksek değerli ve pahalı bir şey olmalı. Eğer müsaade ederseniz sunu elime alıp yakından tetkik edebilir miyim?" Kanuni, öfkesinden kızardı, bozardı, bir Yahya Efendinin yüzüne bir de küçümseyerek ve hiddetle dervişe baktı. Ama yine de yüzüğü parmağından çıkarttı ve kafasına vurur gibi dervişe uzattı.

    Derviş yüzüğe hiç önem vermeden parmaklarının arasında bir iki evirip çevirdikten sonra fırlatıp denize attı.
Kanuni artık dayanamadı, hiddetle köpürdü, çünkü saygısızlık ve küstahlığın bu kadarı da fazlaydı.
"O yüzük bana ceddimin yadigarı idi, sen nasıl onu denize atarsın? Derviş Baba, gayet sakin ve soğukkanlı gülümseyerek cevap verdi:

    "Bunlar dünya ziynetidir, hiçbir seve faydası yoktur. Üstelik insana gurur ve kibir gibi kötü huylar musallat eder. Yüce Tann'nın sevgisine gölge düşürür. Bunlara tok düşkün olanın gönlü pas tutar, gerçeği göremez olur. Madem ki bu kadar kızdınız buyurun padişahım yüzüğünüzü." Böyle diyerek biraz evvel denize attığı yüzüğü elini suya daldırarak çıkarttı. Kanuni'ye uzattı. O anda da gözden kayboldu.

    Olaydan son derece etkilenen ve heyecandan neredeyse sok geçiren Kanuni avazı çıktığı kadar bağırdı: "- Yahya, bu derviş kimdi???" Yahya Efendi, mütebessim cevap verdi: "- Sultanım, siz bugün buraya kimi görmek için gelmiştiniz?"

Hocanı Değerlendir

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.