Acaba Namazım Bozuldu mu?
Yaşının yetmişi geçmiş olmasına ve okuma yazma bilmemesine rağmen IV. Mehmet zamanında Sadrazamlık makamına oturarak Osmanlı devletini anarşiye boğmuş olanları birer birer temizleyen Köprülü Mehmet Paşa'nın oğlu Fazıl Ahmet Pasa sadrazam olduğu zaman henüz yirmi altı, yirmi yedi yaşlarında bir delikanlı idi. İlk seferinde Avusturyalıları yenerek, "Uy-var önünde bir Türk" sözünü dünyaya söyletmişti.
F. Ahmet Paşa'yı bu sefer daha büyük bir mücadele bekliyordu; Girit. Yirmi üç yıldan beri devleti uğraştıran ve pek çok Türk askerinin hayatına mal olan Girit fethini tamamlamak üzere adaya çıktı, iki buçuk sene uğraştıktan sonra Kandiye kalesini zapt ederek Girit adasına tamamıyla hakim oldu. Bu savaşta yüz bin asker kaybettiğimiz düşünülürse Girit seferinin milletimize ne türlü fedakarlıklara mal olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Kahramanımız Gazi Zeynel bu savaşta Fazıl Ahmet Paşa'nın yanında savaşmış alav beylerinden biri idi. Zeynel Bey sınır boyu gazileri arasında yetişmiş, ecdada saygı dine bağlılık, devlete itaat hisleriyle yüklü, tam manasıyla dini bütün bir mert adamdı. Ona göre hayatta bütün başarılar ve muharebede zaferlerin gücüyle elde edilebilir, aynı duygularla birbirlerine bağlı olan erler gönüllerindeki iman gücüyle emellerine ulaşırlardı.
Zeynel Bey'in hatırı ecdadının kahramanlık menkıbeleriyle dolu idi. Rüyalardan bile çoğu zaman kılıç
şakırtıları, tekbir sesleriyle uyanırdı. ibadet onun gözünde bir askeri zafere götüren en güçlü, en sağlam vasıtalardan biriydi. Savaşta şehit olmayı ise gazilik hayatının ulvi bir sonucu sayıyordu. Bu yüzdendir ki Zeynel Bey düşmanın topundan, tüfeğinden korkmaz, en tehlikeli anlarda bile düşman saflarına atılmaktan geri durmazdı.
şakırtıları, tekbir sesleriyle uyanırdı. ibadet onun gözünde bir askeri zafere götüren en güçlü, en sağlam vasıtalardan biriydi. Savaşta şehit olmayı ise gazilik hayatının ulvi bir sonucu sayıyordu. Bu yüzdendir ki Zeynel Bey düşmanın topundan, tüfeğinden korkmaz, en tehlikeli anlarda bile düşman saflarına atılmaktan geri durmazdı.
Bir sabah Kandiye surları top ateşiyle sarsılırken Zeynel Bey de erkenden kalkmıştı. O sabah düşmana karsı hücuma geçilecekti. Kendi birliğinin yapacağı harekatı dikkatle tertipledi. Top sesleri durmuş, ortalığı fırtına kopmadan öncekine benzer bir sükunet kaplamıştı. Zeynel Bey'in içinde bir sevinç vardı. Bu hücuma kendi birliği de katılacağı için seviniyordu.
F. Ahmet Paşa'ya hayranlıkla bağlı idi. Bir başarı elde ederse onun takdirine mazhar olacağı anı düşünüyordu, hücum vaktini sabırsızlıkla bekliyordu. Kendisi hakim bir tepede idi. Hücum başlıyordu, namaz vakti de geçiyordu. Zeynel Bey muharebenin en dehşetli anlarında bile namazını kılmaktan geri kalmazdı. Bu seferde öyle yaptı; tam bir sükunet içinde namaza durdu. Bir dakika sonra Kandiye siperlerinde müthiş bir ateş tufanı başladı.
Düşman, Türkler'in hücuma kalkacaklarını sezmiş, daha önce topçu ateşine başlamıştı. Ateşler gerçekten müthişti. Osmanlı siperlerine yağmur gibi gülle yağıyordu. Zeynel Bey kulakların zarlarını yırtan gürültülere hiç aldırmadan tam bir sükunet içinde namazını kılmaya devam ediyordu ki, birden kulakları sağır eden bir patlama ile büyük bir gülle gelip namaz kıldığı yerin önüne düştü.
Zeynel Bey hiç bir şey olmamış gibi namazına devam etti. Ama tam secdede iken bu sefer müthiş bir ses ile patladı. Mermi parçalan yukarı doğru dağılmış, kendisine isabet etmemişti. Namazını bitiren Zeynel Bey doğruca F. Ahmet Paşa'nın yanına koştu ve dedi ki; "Mermi parelenmedikçe basımı secdeden kaldırmadım, ziyadece öyle kaldım. Acaba namazım bozuldu mu?" F. Ahmet Pasa ölümden zerre kadar korkmayan Allah korkusunu ve vatan sevgisini her turlu endişenin üstünde gören bu gazinin düşüncesine hayran kaldı.
Ve bir kere içinde yüz altın ihsan etti. Üç kıt'a yedi iklime yayılıp; oralara adaleti, şifayı, insanlığı götürmüşüz, imanımızla ayakta kalmışızdır. Ne zaman inanç zaafa uğramışsa arkasından çalkantı ve çöküntü başlamıştır...